ÖFKE VE İNSAN
Öfke, insanoğluna lütfedilen çok önemli duygulardan biridir. Öfke, kişinin kendi yaşamını kendisi olarak saygıdeğer bir şekilde var etmesi, onurlu bir şekilde devam ettirebilmesi için devreye giren bir alarm sistemidir. Öfke, olumsuz bir duygu olarak kabul edilse de kişiyi zor ve tehlikeli durumlara hazırlayıcı ve koruyucu özelliktedir. Bu tanımla öfke, kutsal bir duygu olarak karşımıza çıkıyor fakat öfkeyi aynı zamanda toplumsal bir sorun olarak da görüyoruz.
Peki, öfke gerçekten toplumsal bir sorun mudur? Bu soruya öncelikle şu soru ile karşılık vermek gerekir: Öfke doğal bir duygu mudur? Öfke, doğal olarak oluşur ve bir insan ancak öfkesini anlayarak ve farkına vararak gelişir. Yani olumsuz olarak nitelendirdiğimiz bu duygu, insanın fıtratına bahşedilmiş ve zaman zaman kılık değiştirerek bizimle var olan bir duygudur. Şikâyet etmek, hüzün, keder, umutsuzluk, suskunluk aslında öfkenin ta kendisidir. İşte bu noktada siz anne babalar ve biz öğretmenler kendi öfkemiz üzerine çalışmalıyız ki geleceğin yetişkinlerine bu duygu üzerinden de örnek olup telkin verebilelim ve bulaşıcı öfke fabrikasına dur diyebilelim. Öncelikle şunun farkına varabilmeliyiz ki bizim hayatımıza bilinç getiren, hayatımızdaki değerlendirmeyi yapan ve doyuran önce “kendi içimiz” dir. Hal böyle olunca öfkeleneceğimiz durum çok azalır ve olaylara verdiğimiz tepkiler daha az sarsıcı hale gelir. Fakat bizler değer görme, sevilme ve benlik kazanma ihtiyacının sürekli dışarıdan doyurulmasını beklersek öfkelenmenin sonu olmayacaktır. Çocuklarımız, bu ihtiyaçlarını önce aileden karşılamaya çalışır. Anne, baba ve öğretmen bunları karşılama yoluna gitmezse karşımıza çıkacak ilk tablo öfkenin kılık değiştirmiş bir vaziyette çocuğumuz tarafından bize dönmesidir. Bu noktada öfke hüzün, umutsuzluk, suskunluk, çekingenlik ya da şiddete meyletme, kendini bu şekilde ifade etme durumu çocuğun ve yetişkinin hayatına çökmeye başlar. Çocuk var olmaya çalışırken kimi tembellikle, kimi aşırı hareket etme isteği ile kimi de bağırıp çağırarak dikkat çekmeye çalışır. Bu aslında çocuğumuzun “Ben de buradayım!” deme şeklidir. Bu noktada çocuğumuzun davranışlarını iyi okuyup açlığını doyurmamız gerekir. Yapmamız gereken koşulsuz sevgi ve sabır göstererek dinlemektir. Aksi takdirde öfke bugün bizim karşımıza, yarın geleceğin çocuklarının karşısına çıkacak ve bulaşıcı hale gelecektir.
Özet olarak şunu söyleyebiliriz ki öfkeyi ve ortamını farkına vararak “Doyurulmayı bekleyen taraflarımız nedir?”, “ Ne yapmalıyız?” sorularını kendimize ve çocuklarımıza yönelterek öfkemizi kontrol edebilir ve öfkemizi yöneterek sorunlarımızı çözebiliriz.